10 Aralık 2018 Pazartesi

, ,

Bayan Kara


Bayan Kara belki de dünyanın en iyi annesiydi ya da benim tanıdıklarım arasında en iyisiydi diyeyim. Pencerenin önünde ya da apartmanın minik bahçesinde rastlaştığımda benimle göz göze gelmemek adına elinden geleni yapardı. Benden bir zarar gelmeyeceğini bilmesine rağmen, umursamaz, gözardı eder, bazen de gözlerini kısıp tehditkar bakışlarla yerimi bilmemi söylerdi ve ben her zaman yerimi bilmişimdir. Onun hamile olduğunu ilk fark ettiğimde şaşırmıştım ne yalan söyleyeyim, o kadar soğuk bir kadının bir yuva sahibi olacağı fikri çok uzak gelmişti bana.

Hamileliğinin son dönemlerinde bebeklerini doğurmak için yan komşunun bahçesini seçmesine çok üzülmüştüm, tamam, bana karşı hiçbir sempatisinin olmadığını biliyorum fakat bizim bahçenin nesi eksikti? Kaldı ki çevresi telle sarılı olduğundan çok daha korunaklıydı. Fakat yapacak pek bir şey yoktu, karar Bayan Kara'nındı. Bebeklerinin doğumuna şahit olamadım, doğduktan birkaç hafta sonra yan bahçedeki çalılıkların içinde hareketlenme fark edene kadar nerede olduklarını dahi bilmiyordum. Yaklaştım çalılıklara, birbirine sarılmış yumak olmuş, dört biçare beden, hayata karşı korunmasız ve bir o kadar dirençli, minicik, pembe burunlarıyla algılamaya çalışıyorlar çevrelerini. Bayan Kara gelene kadar seyrettim onları, geldiğinde ise onu kızdırmamak adına hemen ayrıldım oradan.

Bebekler bir ayı biraz geçmişken bizim bahçeye gelmeye karar vermiş Bayan Kara. Taşımış bebeklerini teker teker, bir sabah uyandığımda balkonun hemen yanında emzirdiğini gördüm, göz göze geldik, kısık gözlerle baktı bana, belli ki izlenmek dahi rahatsız ediyordu onu. Bayan Kara kimseye boyun eğecek, yalvaracak, amenna diyecek bir kadın değildi ve biliyorum açlıktan kırılsa dahi bana bir şey belli etmeyecekti, tam da bu yüzden mamasını suyunu eksik etmedim bahçeden. Bebekler büyüdükçe daha çok enerjiye ihtiyacı vardı, hatta artık bebeklerine çöpten de mama taşır olmuştu, geceleri ağzında büyük bir lokmayla gelişini yavrularını yanına çağırışını ve yemeği ortaya bırakışını hiç unutmam. Yavruların anne gelince sevinçlerini, koşuşturmalarını, anneye sürtünüşlerini ne zaman hatırlasam gözlerimin dolmasına engel de olamam. Bahçeye çıktığımda, onları izlemekten büyük keyif alırdım. Bir kere bile sevmedim ne de okşadım başlarını, anneleri gibi olmalarını istedim, kendi başlarının çaresine bakmalarını istedim ve insanlara güvenmemelerini, çok istememe rağmen sevmeyi, taş gibi izledim onları.

Gözüm onlardaydı, hayatın minicik yavrular için ne kadar çetrefilli ve zor olacağını biliyordum fakat onların bunun farkında olmadığını da biliyordum. Neşeleri görmeye değerdi, anneleri onları hayata büyük bir özveriyle hazırlıyordu. Bahçeden en az beş fare ölüsünü temizlediğimi hatırlıyorum ve sayısını bilemediğim kadar çok kuş.

Yavruların başına bir şey gelmesinden o kadar çok korkuyordum ki, bir tanesini eksik görsem, bin bir tane korkunç senaryo kurardım kafamda ve o olay geldi başımıza. Sıradan bir yaz akşamı, aşırı hızlı bir araba, bir tanesini aldı aramızdan. Yataktan çıkamayacak kadar derin bir üzüntü içindeyken, annenin çoktan aramayı bıraktığını fark ettim. Yapabileceğini yapmış, her yerde aramış ve bulamayınca hayatına devam ediyordu. Günlük aktivitelerine ara vermedi, "bunlar neden benim başıma geldi" diye sorgulamadı, "benim günahım ne, yavrumun günahı ne" demedi, benim dahi kendimi toparlayamadığım olaydan bu kadar az etkilendiğini görmek bir taraftan sevindirmişti beni, geride üç yavrusu daha vardı ve hayatı bırakamazdı.

Hayatı Bayan Kara'nın gözünden anlamaya çalıştım. Çaresizlik nedir bilmeyen, depresyon nedir bilmeyen, kahrolma nedir bilmeyen dünyanın en aklı başında kadınının gözünden. Hayat onun içinden öylece geçebiliyordu, tepki verebileceği zaman veriyordu, savaşabileceği zaman savaşıyordu fakat gelecek korkusu yoktu. Şimdiki zamanda o an başına gelen neyse onu yaşayıp geçiyordu. Oturup düşünmüyordu, senaryo yazmıyordu, korkudan büzüşmüyordu. Hayatın, önüne set çekilemez, çoşkulu bir nehir olduğunu bizden, bilinçlilerden, daha çok farkındaydı. Başına ne gelirse yaşarsın, pes edemezsin.

Bayan Kara yeniden hamile kalana kadar yaklaşık üç ay yedirdi, içirdi ve yabani beslenmeyi öğretti onlara, büyüdüler, geliştiler. Kalan üçü öğrenmişti artık arabaları. Bayan Kara gittiğinde hala oyunbaz fakat hayata karşı daha teşekküllü durumdaydılar. Bahçeden ayrılmadılar, arada bir uzaktan kuzenleri geldi bahçeye, yeni ölü kuşlar ve farelerle beraber.

Bayan Karayı çok uzun zamandır görmemişken, bir gün bir başka bahçenin altında, karnı şiş uzandığını gördüm. Yanına yaklaşıp yaklaşmamakta tereddüt ettim. Gözleri daha sempatik mi bakıyordu yoksa ben öyle mi umuyordum bilmiyorum, yaklaştım yanına, bağdaş kurarak oturdum. Ne kadar oturduğumu bilmiyorum, gözlerimi saygılı bir sessizlikle kapatmışım. Onun sesiyle açtım tekrardan:

Hayatı sorgulayamazsın insan, çırpınırsan boğulursun insan. Çaresizlik, çırpınarak boğulduğunun göstergesidir. O akıp gitmelidir, onu tutamazsın, değiştiremezsin, o senin başına gelen şeydir, iyi ve kötü yoktur onun gözünde. Sana sunulan dışındakini alamazsın. İçinden akıp gitmesine izin ver ve ruhunu temiz tut. Her şey gelip geçecek ve milyarlarca yıldır yeryüzünü aydınlatan bu güneşin altında yeni bir şey bulamayacaksın. Pes etme, çırpınma, savaşma, aklını ve vicdanını temiz tut ve ötesini bırak.

Hayatla ilgili toparladığın bölük pörçük, yanlı yanlış bilgileri beyninde büyük bir bilmecenin parçalarıymış gibi ölçüp biçme. Altında yatan büyük gizem senin sevgi dolu yüreğinin ta kendisidir unutma. Zihnine egemen ol ve kurgulamasına izin verme. Hayatı aklınla çözemezsin aklın hayatta kalma enstrümanıdır, tek kullanımı o olmalıdır. Sevginle çöz, yüreğinle çöz.

Sevgiyle ve vicdanla kal insan.

Uyandım, Bayan Kara uyuyordu hala. Çevreme bakındım, neyse ki çevrede kimse yoktu, kara kediyle konuşan, üstü başı toz olmuş, saçı başı dağılmış bir insanla ilgili düşünülebilecek şeyler canımı sıktı. Kalktım hemen, eve doğru giderken kalbime baktım, ne kadar çok üzgündü, omuzlarıma binen varoluş yükü karartmıştı onu, paramparça, çaresiz, pes etmiş, iki büklüm kalmış, çarpmakla, çarpmamak arasında, yaşar gibi ölü gibi, çökmüş bir zavallı. Onu öyle görünce Bayan Kara'yı anlar gibi oldum ve temizlemeye, üzüntülerini sevgiyle yenmeye ant içtim.

Esindaş

0 yorum:

Yorum Gönder