8 Aralık 2018 Cumartesi

, ,

Nar Çiçeği


Gözlerimi nar ağacına diktim, kıpkırmızı çiçekleri açmış, nedense nar çiçeği kırmızısı ojem aklıma geldi, çiçeklerinin renginin tıpkısının aynısı diye düşündüm. Dünyalar güzeli sapsarı bir kelebek çiçekten çiçeğe konuyor, ben böyle tatlı bir sarı görmemiştim, aydınlığa uçuşan sarılar. Bir dala konup uzun süre kaldı orada kıpırdamadan. Gözüm sehpadaki çaya takıldı, şimdiye buz olmuştur diye geçirdim içimden.

-Lütfen anla beni, kötü bir şey yok kalbimde, ne yaptıysam farkında olmadan yaptım, zararsız bir şeydi, yemin ederim, günahım yok diyemem ama, kendimi kaybetmeseydim masum bile sayılabilirim, yüzüme bak lütfen.

Kıpırdamadım, kıpırdamayı da düşünmüyorum. Kulaklarımda da gözlerimde olduğu gibi bir kapak olsaydı keşke, duymak istemiyorum hatta şu anda var olmak bile ağır geliyor bana, varlığımı tek bir hamleyle silebilseydim keşke. Ölmek korkutucu geliyor fakat, ardında organik bir ceset bırakıyorsun, ben bedenimle karışmalıyım hiçliğe. Tek bir parmak şıklatmasıyla, puf diye gözü önünde yok olmalıyım.

Nar ağacının arkasında ulu bir limon ağacı, bu mevsimde tepesinde hala limonlar var, yediveren limon olmalı diye düşünüyorum. Hava çok bunaltıcı, yaprak oynamıyor yerinde, bazı bazı nefes alamıyor gibiyim ama onun sebebi başka biliyorum. Ensemdeki saçlar yakıyor, yukarı topluyorum onları kafamı bir an bile çevirmeden.

-Bir şey söylemelisin artık, lütfen, unutalım gitsin, ne istersen yapacağım, nasıl istersen olacağım söz veriyorum. Konuş benimle, iyi kötü bir şeyler soyle çıldıracağım yoksa.

Kuşların sesini dinliyorum, 4-5 çeşit kuş gördüm buralarda; kanarya, serçe, güvercin, kara tavuk ve geceleri bir sürü yarasa, minik kanatlılar ve simsiyah gölge gibiler. Geceleri tuhaf bir his yaratıyorlar pencerenin önünde uçarken, bir nevi işaret veriyorlar sanki. Karşıdaki denize bakıyorum, nedense kışın daha alengirli gelirdi bana, şimdi ise cansız bir mavi, ortalıkta arada bir geçen arabaların yarattığı toz bulutu da görüşümü engelliyor olabilir gerçi, kışın yerler hep ıslaktı. Gözlerimden istemsizce akan gözyaşlarımı siliyorum.

- Bak tekrar söylüyorum büyütülecek bir mesele bile değil bu, inanman lazım, bir de ağlama lütfen, bunu yapma. Sana gerçeği nasıl söyleyebileceğimi bilmiyorum ama mecburum başka türlü nefret edeceksin benden.

Komşunun bahçesinden kahkahalar geliyor, şaşırıyorum, nasıl bu kadar mutlu olabilirler, kıskanıyorum da onları, oysa ki bir kaç saat önce mutluydum ben de. Cebimde bir tane peçete buluyorum, gözlerimi kuruluyorum, akmaya devam ediyor gözyaşlarım sinsice. Nefes alıp vermem ve gözyaşlarım dışında varlığım yok gibi ve ben böyle olsun istiyorum.

-İyi dinle beni. Tüm bunlar; sen ve ben, gözlerini ayırmadığın bu nar ağacı, komşunun limonu ve aşağıdaki masmavi deniz, bir resimle başladı. Çok yalnızdım çok, daracık, küflü duvarları olan bir apartman dairesinde tek başınaydım ve hayat benim için bundan sonra da böyle devam edecek gibiydi, umudum yoktu ve ben o resme başladım, önce bir kadın çizdim, benim gözümde dünyanın en güzel kadını oldu, sonra güzel bir ev çizdim, yemyeşil bir bahçe, nar ağacı ve meyve ağaçları. Pasparlak bir güneş tepemizde, cıvıldaşan kuşlar, dalgasız düz bir deniz çizdim ve dünyanın en güzel mavisine boyadım. Sonra o resim benim her şeyim oldu ve kendimi kaybettim işte, boyaları kalkmış duvara astım onu, sabah akşam ona baktım, hayatımda başka hiçbir şey kalmamışcasına ve tek çıkış yolummuşcasına, sonrasında bir şarkı yaptım ve hep o şarkıyı dinledim, biliyorsun o şarkıyı.

Bergüdaş - Sen (ekyi ye)

Anlamadım dediklerinden bir şey, uzun zamandır ilk defa baktım gözlerine, gerçeği söylüyorlardı, yalan söyleyen gözü iyi tanırım. Şaşırdım, ne demek istiyordu ki ve tüm bunların benim bu evden dışarı çıkamamamla ne alakası vardı ki? Hep serbest olduğumu ve istediğim zaman dışarı çıkabileceğimi sanırdım ta ki bugüne kadar. Bugün kapıyı elime attığımda durdurdu beni ve omuzlarımdan tutup geriye itti. "Hayır" dedi bana, " hayır, çıkamazsın". Büyük bir hayal kırıklığı idi benimkisi, yoğun bir esaret duygusu sardı benliğimi, kendimi öylece pencerenin koltuğuna bıraktım ve tüm bunlar olalı bir kaç saat geçti geçmedi.

-Bir sabah kuş cıvıltılarıyla uyandım, çiçek kokuları geliyordu burnuma, kollarımı yana attım ve buldum seni, resimdeki kadar güzeldin, gözlerimi kapadım ve açtım bir kaç kere, gitmedin, dokundum sana gerçektin, sımsıkı sarıldım, kaçacaksın sandım. Kaçmadın beni tanıyordun ve sen hep benimle buradaymışsın gibi davrandın ve ben sanki bedenine yeni kavuşmuş ruh gibi, tüm bu güzelliklerin öncesinde farkında olamamış gibi, gözüm yeni açılmış gibi, yeniden başlattım hayatımı ve sana söylemedim yarı gerçek yarı kurgu olduğunu ve belki de benim o köhne, sıvaları çıkmış apartman dairesinde baygın bir vaziyette uyuyor olduğumu, ya da değil gerçekliğimi kaybettim ben. Emin olduğum tek şey inandığım sürece seni kaybetmeyeceğim. Dışarıya çıkamazsın çünkü seni dışarıda resmetmedim ve dışarıda sana inanan ve resmeden başka kimseler yok.Çıktığın an seni oluşturan hayal gücüm seni bir arada tutamaz ve zerrelerin dağılır yaratılmayan fakat yaratılmış olan başka başka resimlere. İnanmalısın bana lütfen sen dağıldığın an, benim bir anlamım kalır mı sence? Bunu bize yapma.

İnandım mı inanmadım mı bilmiyorum fakat sonuna kadar dinledim be, hayatımda hiç bu kadar hüzünlü bir çift göz daha görmemiştim. Ağlamaya başlayınca dayanamadım ve boynuna atladım. Fısıldadım usulca;

-Buradayım, çıkmayacağım.

Esindaş

0 yorum:

Yorum Gönder